Din Kültürü

İbnü’l Arabi’nin İslam İlimleri Hakkındaki Düşünceleri

Tasavvuf yolunu takip edenler tarafından EŞ- Şeyh El- Ekber olarak adlandırılan İbnü’l Arabi, 1165 yılında Endülüs’te dünyaya gelmiştir. Büyük İslam alimi 1240 yılında ise Şam topraklarında vefat etmiştir. İslam dünyasında fikir, ilim ve tasavvuf konusunda en önemli isimler arasında bulunmaktadır. Pek çok kaynakta İbnü’l Arabi’nin eserleri için 200 ile 500 arası sayıdan bahsedilmektedir. İbnü’l Arabi’nin İslam ilimleri hakkındaki düşüncelerinde İbn-i Rüşd etkisi oldukça önemlidir. Ünlü alim İbn-i Rüşd ile olan görüşmesini Endülüs’te bulunduğu zaman diliminde yapmıştır. 17 yaş gibi genç bir dönemde hayatının dönüm noktasını ortaya çıkaracak görüşme ile İbnü’l Arabi için oldukça önemlidir.

İbnü’l Arabi’nin İslam ilimleri hakkındaki düşüncelerinde İ. Sina eserlerini okuması da oldukça önemlidir. Gençlik döneminde okuduğu eserler ve yaptığı görüşmeler ünlü mütefekkirin düşünce dünyasının ne kadar geniş olduğunu gözler önüne sermektedir. İbnü’l Arabi sadece büyük bir İslam alimi değildir. Arabi aynı zamanda, dini, felsefi ve tasavvufi bilgileri de kişiliğinde bir araya getirmiş ünlü bir şahsiyettir. İbnü’l Arabi’nin İslam ilimleri hakkındaki düşünceleri konusunda insan en önemli yeri tutmaktadır.

Arabi kimi zaman direkt olarak insan ile ilgili düşüncelerine yer verirken kimi zaman dolaylı olarak bu düşüncelere yer vermektedir. Mikro kozmos olarak gördüğü insanı İbnü’l Arabi’nin İslami ilimlerinin temelinde görmek mümkündür. Ona göre insan varlıklar arasındaki en mükemmel varlıktır. Alemin ruhu olan insan için İbnü’l Arabi dini- tasavvufi bakış açısı yanında felsefi bakış açısını da kullanmıştır. Oa göre insan ne kadar iyi bir şekilde incelenir ve anlaşılırsa kainat da o denli anlaşılacaktır.

İbnü’l Arabi İslam Düşüncesinin Temeli

İslam ilimleri hakkındaki düşünceleri bakımından İbnü’l Arabi, pek çok dönemde eleştiriler almıştır. Ünlü düşünür bu konuda klasik çizgiden ayrılarak farklı bir bakış açısı yakaladığından dolayı, bu tenkitlere maruz kalmıştır. Felsefi yaklaşımları da kullanarak oluşturduğu İslam düşüncelerinin temelinde insan bulunan İbnü’l Arabi, Aristotales gibi ünlü filozoflardan da yararlanmıştır.

İslam düşüncesi bakımından İbnü’l Arabi, tam olarak bir yere oturtulamaz. İslam tarihi sürecinde ortaya çıkan 73 fırka içinde bir yere oturulması mümkün olmayan İbnü’l Arabi, kendisi de düşüncelerini belli bir kategoriye sokmamaktadır. Kendisi için yapılan sınıflandırmaları da hoş görmemiştir. Ancak eserlerinden alınan bilgiler ile İbnü’l Arabi’nin kendisi için uygun gördüğü kategori sufiliktir.

Bilgi nazariyesi açısından İbnü’l Arabi’nin İslam ilimleri düşüncesi incelendiğinde kelamcılar ve felsefecilerden farklılık gösterdiği görülmektedir. Onun için her ne kadar Kur’an ve Hadis birinci sırada yer alsa da bu kaynakların yorumlanma farkı onun farkını ortaya koymaktadır. Ayetleri yorumlama usulünden başlanarak hadisleri değerlendirme tekniğine kadar kendine has bir üslup ile eserlerini ortaya koymuştur. Bilgiyi ilahi bir mevhibe olarak görür ve bu konuda düşüncesini de aynı mantık üzerine oluşturmaktadır. Ona göre tüm bilgilerin kaynağı en nihayetinde ilahi kaynaktır.

İslami düşünceler içinde yapılan değerlendirmelerde İbnü’l Arabi bilgileri kategorilere ayırmaktadır. İbnü’l Arabi alemi bilinen ve bilinmeyen yani gayb olarak ikiye ayırmaktadır. Buna bağlı olarak temelde bilgi edinme yollarını da ki kategoride oluşturmaktadır. Görülen alem ona göre duyular ile, hayaller ve idrak ile anlaşılabilir.

Fakat durulmayan alemi anlamak için vahiy ve ilham olmazsa olmazdır. Kendisi de eserlerini ilham yolu ile yazdığını vurgulamaktadır. Genelde akla güvenilmeyecek şekilde savunduğu düşünceler ile ön plana çıkan düşünür, yine de aklın görülmeyen alemi bulabileceğine dair açık kapı bırakmaktadır.

İslam İlimleri

500’e yakın eser varlığından bahsedilen İbnü’l Arabi, esrelerinin pek çoğunun temelinde insanı ve Vahdet-i Vücud’u ele almıştır. Bu temelleri ele alış biçimi klasik İslam ilimlerinden farklı olan İbnü’l Arabi, bu yönü ile günümüzde dahi marjinalliğini korumaya devam etmektedir. Eserlerinde ele aldığı her şeyi zahiri ve Batıni anlamları ile incelemiştir. Ona göre bir insan hikmet sahibi olmak isterse Batıni ilimleri incelemelidir.

İslam ilimleri konusunda cüretkar yorumlamalar ile de karşımıza çıkmaktadır. Kur’an’da geçen Elif, Lam ve Mim harflerinin insanı kamile işaret ettiğini belirtmektedir. Tasavvufta yer alan nefsini bilen haddini bilir, haddini bilen Rabbini bilir düşüncesini İbnü’l Arabi tam zıttı yönünde ele almıştır. Ona göre Allah’ı bilmek ile nefsin bilinecektir. Bu yönü ile İbnü’l Arabi pek çok mutasavvıftan ayrılmaktadır. O varlıktan insan inen bir metafiziği savunmaktadır.

İbnü’l Arabi’ye göre batın ve zahir ilimlerin arasında ilişki kurmaya yarayacak beş hazret bulunmaktadır. Bu hazretlerden en üstünü gayb-ı mutlaktır. Bu da Allah demektir. En alt derece ise his ve şehabet derecesidir. Bu da aleme esrarın tecelli etmesi durumudur. İbnü’l Arabi düşünceleri incelendiğinde insan-ı kamil Allah’a ayna olandır.

Kur’an

İbnü’l Arabi Kur’an konusunda tasavvufi bir yolda bulunmaktadır. Bu yöntemi izleyen ilk düşünür elbette o değildir. Bu konuda onu diğer düşünürlerden ayıran en önemli özellik, akli ve ruhi tecrübelerinde bulunan farklılıklardır. O’na göre Kur’an Allah’ın hayat veren kelimesi olarak yeryüzünde bulunmaktadır. Ayrıca Kur’an’ın zatın ve batın anlamları olduğunu da savunur. Kendisini diğer mutasavvıflardan ayıran nokta da burasıdır. O, ayetleri tutarlı bir şekilde incelemiştir. Ayetlerde yer alan batın manaların açıklanmasında ise Allah’tan kendisine verilen ilhamdan bahseder.

Ona göre tecelli ise sürekli devam eder. Bu durumun sonucu olarak idrak ve izan sürekli gelişmektedir. Bir insan aynı ayeti iki kere okuduğunda dahi farklı anlamlar çıkarmaktadır. İki okuyuşta dahi farklılıklar bulunacağını savunan düşünür, insanı küçük bir alem olarak görmektedir. Bu durumun ise Allah’ın muradı ile gerçekleştiğini vurgulamaktadır. İnsanın bilgiyi elde ederken; vahiy, keşif ve akıl ile duyu gibi yolları kullandığını söyleyen İbnü’l Arabi, bilgilerin Hak’tan taştığını belirtmektedir.

Vahdet-i Vücut

Tüm bilgilerin temelinde Vahdet-i Vücut olduğunu savunmaktadır. Varlıkta vücut anlamına gelen terim, tasavvufi bir terimdir. O’na göre bu terim mümkün olduğu kadar tek olarak ele alınmalıdır. Kendinde bir hakikat şeklinde ele alınan bu terim Hak ile halkı birbirine bağlamaktadır. Bu pencereden Tanrı insan ilişkisinin yanı sıra birlik- çokluk ya da insan iradesi ve özgürlük gibi konulara bakmaktadır. İman akidesinin anlamı ya da dini bahisler konusunda sistematik ve kapsamlı bir düşünce İbnü’l Arabi tarafından bu bakış açısı ile ortaya konmaktadır.

Vahdet-i Vücud geçmişten günümüze kadar araştırmalarda yer alan en önemli tasavvufi konular arasında bulunmaktadır. Bu konuda pek çok araştırma yapılmıştır. Yapılan araştırmalara göre bu kelimeyi ilk ortaya atan kişi İbnü’l Arabi değildir.

Kelime daha sonraki dönemlerde O’nu sevenler düşüncelerini takip edenler tarafından geliştirilmiştir. Bu konu tasavvuf görüşlerinde en temel konular arasında yer almaktadır. Geçmişten günümüze kadar İbnü’l Arabi sevenleri kadar sevmeyenleri de olan bir sufidir. Pek çok din alimi kendisini tekfir etmiştir. Fakat bu duruma karşılık kendisi Anadolu fikri hayatının oluşmasında önemli bir rol oynamıştır.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: İslam Şeriatı Hakkında Yanlış Bilinenler Nelerdir?

 

Bunları da beğenebilirsiniz

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir